8 Mart 2013 Cuma

Bizimkisi bir aşk hikayesi

ALERT!!! Yazıyı okuduktan sonra adını "Küçük kız çocuğu Esra'nın ilk evcil hayvanıyla tanışma hikayesi" koydum. Merhaba ben Esra. 5 yaşındayım hehe. ALERT!!!


Evimizin yeni üyesinden, yeni kızımız Can'dan daha önce bahsetmemiştim galiba. Hoş artık pek bi yeniliği kalmadı. Hem zaten eve geleli 2 saat olmuşken kendini bu evde yıllardır yaşıyormuş gibi görmeye başlayan da o değil miydi neheh. Günler günleri, aylay ayları kovaladı derken beraberliğimizin yaklaşık yedinci ayına girmişiz bile. Oha lan oldu mu o kadar? Hiç aklımda yoktu kendisiyle tanışmak, hatta ablamın ısrarlarını geri çevirendim "Bizim zaten bir kızımız var, o bize yeter."  "Hem nasıl bakıcaz hiç düşündün mü?" bla bla bla. Derken bi akşamüstü telefon çalar. Arayan abladır. "Esraağ bi bebe buldum. İş çıkışı görmeye gidicem. Hadi kalk hazırlan gel, beraber gideliiiğğm...." Peki madem deyip zorla hazırlanıp iş çıkışına gidilir. Bu arada, gereksiz bir detay olarak, o gün de moralim fena bozuk, ağlamaktan başım zonkluyor, bu da nereden çıktı kafalarındayım. Neyse. Evi buluyoruz, içeri giriyoruz. İki güleryüzlü, tatlı teyze bizi karşılıyor. Sanki daha önceden de tanışıyormuşuz gibi sıcak bir ortam. Salona geçiyoruz. Çirkin, çelimsiz, ve beklentilerimden çok daha büyük görünen bir kedi geliyor. "Pardon da bunun neresi bebe lan?!" diye geçiriyorum içimden. Tatlısın, güzelsin diye nezaketen gülümsüyorum falan. Ama kafamdan geçen, eve gidince ablamı bu kediyi almamaya ikna etmek... Ablam bi an kucağındaki kediyi bana uzatıyor: "Esra şuna baksana çok hafif."

...Ve artık ben de bir kedi annesiyim. Kucağıma aldığım anda, muhtemelen birçoğuna saçma gelen o bağı hissediyorum işte. Yüzümde patiler, oynaşma çabaları, ısırmaya çalışmalar. İçimden onunla konuşmaya başladım bile, adını koydum, gizliden gizliye "şans"ım o benim. Bir anda baş ağrılarım (boğazlarım da çoğul olarak ağrır benim hep) geçmiş, içime tuhaf bi huzur gelmiş. Evimize gidiyoruz. Merakla eviyle tanışıyor ve hemen yuvasını sahipleniyor. Daha o günden sarılarak uyuyoruz. Evimize yeni bir "Can" katıyor, aslında adını eve girdiği ilk andan bizlere belli ediyor da biz mesajı biraz geç alıyoruz.

Ama her şey bu kadar toz pembe değil tabii. Bu küçük yaramaz tam bir baş belası aynı zamanda. Yarım akıllı, gerizekalı gibi sıfatlara bürünüyor. Beyin hücrelerini yakıyoruz ve BOOM! Saniyeler içinde duvardan duvara zıplıyor, etraftaki her şeyi deviriyor, bir odadan diğerinde beliriyor... İnsanı çıldırtıyor. Evden atılması gibi durumların varlığından habersiz, umarsızca deliliklerine devam ediyor çünkü annesi onun yerine endişe, korku gibi kötü duyguları hissediyor.

Kızım artık bir genç kadın oldu. Böyle söyleyince gözümde bir an kirpiklerini kırpıştıran, işveli çizgi film karakterleri canlanıyor ama siz hiç de öyle zarafet abidesi falan yaratmayın kafanızda. Tüm hayvanlığıyla kuyruk kaldıra kaldıra etrafta çığlıklar atmak... Tüm olay bu hehe. Ardından yiyor karnına bıçağı. Onun da ardından kafasına bir elizabeth, ver elini kepazelik. Bir ayımız da böyle veterinerlerde kafeste, evde dikişlerle geçiyor. Zorlu geçen 1 ayın ardından kafamızdaki kaseden kurtulmamızın şerefine, tıpkı eski günlerdeki gibi (laf aramızda, daha da fazla) şımarıyor, oradan oraya zıplıyor..

Şimdi de anne-kız konuşmamızı yaptık, söz verdi bana. Artık bir leydi olacak. Valla bak, göz kırptı bana. "Tamam anne" dedi asafsafaf. Biz evde 3 yaş altı bebelerin boğazına kaçabilecek boyutta eşyaları ortadan kaldırdığımız müddetçe ereceğiz muradımıza; siz de çıkın kerevetinize...



3 Şubat 2011 Perşembe

kolum benim kolum benim

kol çok değerliymiş bugün anladım bilog. sabah uyandığında kısıtlı bir hareket dağarcığı kalmış kolu ve beraberinde getirdiği acıyı gördüğünde gözünden bir damla yaş geliyor. aciz hissediyorsun.
kollarımızı koruyalım, korumayanları uyaralım. sevgiler.

1 Şubat 2011 Salı

Gözden ırak, gönlüden ırak anacım.

Her şey Mine hanımın oyuncağını yatağın altına kaçırmasıyla başladı. Kedi sahipleri iyi bilir, oyun istiyorsa oyun oynanacaktır. Yoksa rahat vermez. Neyse efenim bazanın altı da bir karanlık bir karanlık, sorma. Ufacık incecik kolum bile girmiyor :p Baget soktum olmadı, terlik soktum olmadı vs... Hayır yani bir de göremiyorum mereti. Ben de cinim ya, hemen fotoğraf makinesini kaptım geldim, flaşıyla bakılır nasılsa diyerek. Güzel güzel fotoğraflarını çektim koordinatlarını iyice belirleyeyim diye. Milim milim böyle!

İŞTE O AN! Fotoğrafları görüntülediğimde işte şekildeki acı gerçekle karşılaştım... Ciciş tatlış odamın altında nasıl korkunç bir gerçek yatıyormuş işte o zaman anladım. Anlamlandıramadığım şeyler de vardı. Ama boşver şimdi.
Bir de asıl olarak yine o an anladım ki, başlıkta da dediğim gibi: "Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş" lafı çok iyi söylenmiş bir lafmış arkadaş. Lan 1 yıldır her temizlik yapışımda, burayı görmediğim için odam mis gibi oldu heheh diye kendimi kandırıyormuşum, pisliği unutuyormuşum.

Ama merak etmeyin. Tokat gibi yüzüme çarpan bu gerçek karşısında hemen bugün -10'a yaklaşan havaya rağmen evde bir bahar temizliği ortamı yakaladım. Mutluyum, gururluyum. ^^

mine yine rahat vermiyor şimdi gidiyoruz. Gubbay.

30 Ocak 2011 Pazar

bir deli deliyim ben deli deliyim. yok lan değilim.

merhaba blog,
uzun zaman oldu yine değil mi? evet. fark ettim ki düz adam olma yolunda çok emin adımlarla ilerliyormuşum bikaç aydır. üf saçımın rengiii... diye ağlamışım falan mesela. örnek tabi bu, gerçek olacak diye bir şey yok =) neyse. geceden beri okuyorum, çiziyorum, çekiyorum, oynuyorum... eğleniyorum yani. okumak ne güzelmiş. bu tatil bana çok yarıcak eminim. kar da yağıyor zaten. ohh mis. sıkılınca çıkıp karı izleyip bikaç fotoğraf çekiyorum -ya da çektiğimi sanıyorumk-. mesela sabaha doğru balkonda yarım 10 dakika falan kolumda kar toplayıp kar tanesi şeklini çekmeye çalıştım. olmadı. bi daha denedim. bi daha olmadı.bi daha denedim. bi daha, bi daha derken... olmadı. ama kolumda o şekli her gördüğümde balık hafızalıymışım gibi güldüm. eğlendim dedim ya işte. bir sürü şey okudum, bir sürü şey öğrendim. kıhkıh. odam-Mine-ve ben süper bi üçlü olcak şu bikaç gün. sessiz, sakin. ama tabi Mine oyun istediğinde o kadar da sakin değil. afacanın biyolojik saati belli değil ki. günde 31232 posta uykuya yatıp mayışsam ben de öyle olurum tabi. pat diye gecenin 4ünde ip oynamak takla atmak falan isteyebilirim. o kadar çok şey yapmışken sevgili bloğuma da uğramadan bitirmeyeyim törenimi dedim. nası iyi demişim di mi ciciş? birazdan da uyurum artık. tam günlük tadında yazdım yine ama affet beni. anlaştık?? hadi ben biraz daha aydınlanmaya. kib bye öpt mucx XDXDXDXD...

20 Ocak 2010 Çarşamba

çok sevgi içeren metin

bu aralar devamlı depresif, sorunlu insanı oynuyorum. devamlı bir memnuniyetsizlik hali mevcut kafamda. verimli ders çalışamıyor olmanın verdiği mutsuzluk da durumumu bir hayli kötüye götürüyor sanırsam. sanırsam demişken, bu kelimenin doğru kullanımı "sanırım" şeklindeymiş, ama türkçe hocama inat "sanırsam" demeye devam edeceğim!

odamı da kafam kadar karışık bir yer haline getirme kousunda gün geçtikçe ustalaşıyorum. birbirinden alakasız milyonlarca öğeyle karşılaşabilirsiniz odamda. ufacık boyu var, türlü türlü huyu var benim odamın. ayrıca artık odamda 2 -yazıyla, iki- kişi yaşıyoruz. sevgili yapıştırma turuncu çiçekli kaktüsüm ve ben. hatta ilk kavgamızı bile yaptık. bana dikenini gösterdi. hatta göstermekle de kalmadı, işaret parmağıma sinsice bir saldırı düzenledi. gafil avlandım sevgili okurum. ama onu hala seviyorum. hem onu bana anne-baba-abla üçlüsü aldı. bilemiyorum gerçi, belki de içlerinden birisidir. ama önemli mi? birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.
babam öksürdü. babamı seviyorum.

ezan okunuyor. ezanı, özellikle de sabah ezanını çok rahatsız edici buluyorum. 2 dakika oluyor bana 20 dakika. zaman resmen oyunlardaki gibi yavaşlıyor.

ezan bütün dikkatimi dağıttı. çok gerginim. kaktüsümle çok manalı bi bakışma içerisindeyiz şu anda. kaktüsüm küçücük. ezan hala bitmedi. finallerim de bitmedi.

işte değerli okurlarım. beynimin saçmalama potansiyelinin ne seviyede olduğunu galiba az-biraz anladınız. o zaman son sözlerim beynime gelsin:
"sevgili beynim! seni çok seviyorum ama arada bir bana da huzur vermeni temenni ediyorum..."

fonda haaala ezan sesi :/ sevgiler blogseverler.

9 Ocak 2010 Cumartesi